Articles|Makaleler 1: Ahmet Adnan Saygun Üzerine Düşünceler

 Defne Demirel’in iki sorusu üzerine yazı:

  1. “Saygun Ekolü’nün müzik anlayışındaki ortak yaklaşım nedir?” 



AHMET ADNAN SAYGUN


  1.  ‘Saygun Ekolü’ terimi ile kimi yerlerde karşılaştım, bunun üzerine düşünmek gereksinimi duyuyorum: Müzikte ekol terimi Leoninus Ekolü, Haydn Ekolü, Indy Ekolü Schönberg Ekolü,  Steincke-Fortner Ekolü olarak kullanılmıyor. Bunun yerine bu adların kurucusu olduğu okullar için kullanılıyor örneğin: Notre-Dame Ekolü, Birinci Viyana Ekolü, Paris Schola Cantorum ekolü, İkinci Viyana Ekolü ve Darmstadt Ekolü gibi. Bu örnekler ekol teriminin kişiden çok yer ve zaman ifade eden bir özelliği olduğunu gösteriyor. ‘Saygun Ekolü’ terimi ile Saygun’dan ve O’nun öğrencisi olan ya da olmayan ardıllarından oluşan bir ekol ifade edilmiş oluyor bu birinci soru cümlesinde. Saygun’un kurucusu olduğu bir ekol var sayılıyorsa bu ekolün yukarıdakiler gibi yer va zaman ifade eden bir terimle anılması gerektiğini düşünüyorum.   


Bu birinci soruyu yanıtlarken bu yazıda ‘Ekol’ terimini dışta tutarak, Saygun’un müzik anlayışının, müziğe yaklaşımının özel bulduğum bazı noktalarıyla yanıtımı sınırlamayı tercih edeceğim.


1- İzmir ve yöresi başta olmak Türkiye’nin bütün bölgelerinden, ve dünya çapında Asya başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden bilgisine sahip ve tanık olduğu halk ve gelenek müzikleri, öyküleri, efsaneleri, masalları, yaşam özellikleri Ahmet Adnan Saygun’un belleğindeydi; Ders ya da bir konferans sırasında bir konuyu açıklarken sahip olduğu bu çok geniş dağarın bir örneğini şaşırtıcı bir şekilde ayrıntılı olarak anlatabilirdi. Belleğindeki çok sayıda halk ya da gelenek müziğini sözleriyle söyleyebilirdi. Ahmet Adnan Saygun Halk ve Gelenek müziğini derinlemesine özümsemişti. 


Halk ve gelenek müziğinin bilincinde ve duyumsamasında içkin, özümsenmiş olarak yaşaması Ahmet Adnan Saygun’un müzik anlayışında belirleyici rol oynar.


2- Ahmet Adnan Saygun’un kompozisyon eğitimi aldığı okul Paris Schola Cantorum’dur. Kompozisyon hocası Vincent d’Indy’dir, ve onun hocası da César Franck’tır. On dokuzuncu yüzyıldan geriye dokuzuncu yüzyıla kadar derinlemesine devamlı bir geleneğe böylece bağlanmıştır. Geçmişe doğru Beethoven, Haydn, Bach, Frescobaldi, Victoria gibi en önde gelen bestecileri kapsayan bir hocalar, ustalar kuşağının bilgi, bestecilik kalıtı Ahmet Adnan Saygun’un bestecilik birikimine hocası, ustası Vincent d’Indy ve Schola Contorum’daki diğer hocaları tarafından aktarılmıştır. Ahmet Adnan Saygun Paris Schola Cantorum’da kompozisyon eğitiminin temeli olan ileri düzeyde solfej, müzik kuramı, armoni, kontrpuan, füg, orkestrasyon, müzik tarihi, müzikal analiz, koro, org ve kompozisyon eğitimi almıştır. Paris Schola Cantorum César Franck’ın geliştirdiği Alman ve Fransız müzik geleneklerinin bileşiminden oluşan bir yapısal ve polifonik disiplini temel alır.


Ahmet Adnan Saygun Paris Schola Cantorum’da aldığı Alman ve Fransız geleneklerinin bileşiminden oluşan yapısal ve polifonik disiplini kendi çağ anlayışıyla ve kendi halk ve gelenek anlayışıyla birleştirerek kendi özgün kompozisyon anlayışını, kendisine özgün bir derin ifade biçemini yaratmıştır.


3- Ahmet Adnan Saygun’un kompozisyon hocası Vincent d’Indy’nin Müzikal Kompozisyon Kursu ikinci kitabının ilk bölümünde döngü, çevrim anlamında devir sözcüğü ilk kez Beethoven’den Önce Sonatın Durumu konusunda Bölümler Döngüsü olarak geçer {1}


Aynı kitabın sonraki bölümünde Beethoven Sonatı konusunu Döngüsel Sonat konusu izler: Bu konu başlığı altında Vincent d’Indy Beethoven’de, Beethoven’in çağdaşlarında, Romantiklerde, Ondokuzuncu yüzyıldan Yirminci yüzyıla modern Alman bestecilerinde Döngüsel Sonatı inceler.


Döngüsel Sonat yapısı yapıtın kurucu parçalarının her birinde yeniden -farklı ya da benzer biçimlerde- ortaya çıkan ve bir şekilde düzenleyici ya da birleştirici -yapının bütünlüğünü sağlayıcı bir işlevi yerine getiren belirli özel temalara -gözelere, ölçülere, örgenlere- bağlı olan bir sonattır {2}. Döngüsel sonat yapısı en küçük formlardan en büyük formlara, kantatlara, operalara müzik kompozisyonunun bütün alanlarının kurucu, kurgucu ögesi olarak rol oynayabilir, bestelemede sonsuz çeşitliliğin yapıya kavuşturulmasında bestecinin en önemli aracı durumunda olabilir.


Ahmet Adnan Saygun derin ifade biçimini döngüsel sonattan giderek döngüsel kompozisyon olarak ortaya koymuştur, Saygun’un kompozisyonu kendisine özgü, kendi halk ve gelenek müziğiyle özümsenmiş özgün bir döngüsel kompozisyondur.


4- Ahmet Adnan Saygun eğitim, etnomüzikoloji, gelenek ve halk müziği alanlarında yazdığı makalelerle ve kitaplarla sanat ve bilim dünyasına değerli katkılarda bulunmuştur. Örneğin Ezginin Doğuşu başlıklı makalesinde {3} müziğin nasıl ortaya çıktığı konusunda o güne kadar deneysel yoldan dizilerle getirilen açıklamalara karşı kendi görüşünü ortaya koyar: 


“Şu ya da bu yoldan gelişerek pentotoniğe varabilecek başka her türlü iki ses bileşimini yadsıyan ve pentatonizm dışında bir musiki sistemi oluşumunu olasılık dışı bırakan bu görüşler doğal olarak çok katı bir karaktere bürünmektedir. Öte yandan, sözün vurgusunda “ezginin çıkış noktası”nı görenlerin gerçeğe daha yaklaştıkları kanısındayım; ve “musikinin ve doğuşunun izlerinin arayabileceğimiz en eski insan etkinliğinin sesin dalgalanması, sözün vurgusu” olduğunu söylemenin boş bir varsayım olmadığını düşünüyorum. (...).


5- Ahmet Adnan Saygun “Tetrakordal Yapı ve Mese’nin İşlevi {4} başlıklı makalesinde modal dizilerin değerlendirmesinde ve yazımında süre gelmiş belirsizliklere, orta perdeyi yani mese’yi temel alan bir modal müzik değerlendirmesi ve yazımı önererek bu özgün bulgusuyla modal müzik alanında yepyeni bir ufuk açar:


“(...) Şimdi de söylediklerimden çıkardığım sonuçlara geliyoruz: 

1) Bize bir pentatonik dizi verecek olan, iki trikorddan ya da iki tetrakorddan oluşmuş bitişik dizi anlayışı yalnızca Eski Yunan’dan değil, ayrıca Küçük Asya’da -Anadolu’da-, bu yarımadanın Doğu ve Güneyinde yer alan ülkelerde, Afrika’nın Kuzeyinde, kısacası Akdeniz’in bütün Orta ve Yakın kesiminde yaşayan insan topluluklarının ortak içgüdülerine yanıt vermiş olmalıdır.

2 Sözkonusu bitişik dizilerde ortada yer alan sese her ezginin dayanağı, ana ekseni, hem de aynı makam ailesinin üyeleri arasında bağlantı noktası olma işlevini yüklenmek içgüdüsü, halk müzikleriyle bireysel sanat müziklerinde hala yaşadığına göre, bu ülkelerin genel -ortak- içgüdüsü olmalıdır; sözü edilen müzikler, tetrakordlu yapıtlardan ötürü Aristo’nun anlayışı uyarınca, genel Phrygisti nitelemesi altında toplanabilirler.

3 Iskalanın -Dizi kalıbının- ayrık yapısı bitişik ıskalanın yapısından aynı bir anlayışı dile getirdiğinden, bu türlü ıskala üzerinde bestelenmiş müziklerin kendilerine özgü yasalara ayak uydurmaları doğaldır. Eğer öyleyse, değişik toplumsal kaynaklardan gelen iki ayrı yapının aynı zamanda var olduğunu kabul etmek gerekecektir.

4 Son olarak, bütün makam ıskalalarından tetrakord artı pentakord ya da pentakord artı tetrakordlu yapı görme anlayışını elimizin tersi ile itmemiz gerekir; buysa Gregor şarkısı üzerinde yapılan çözümlemesel -analitik- çalışmaları bile etkileyecektir.” 



2) “Saygun’un eğitmenlik yaklaşımı hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?”  


Ahmet Adnan Saygun’un Ankara Musiki Muallim Mektebinden yani Müzik Öğretmeni Okulundan aldığı eğitimcilik ve daha öncesinde aldığı çok ileri düzeyde aldığı matematik ve fransızca eğitimleri O’nun yüksek profesyonel eğitimci, bilimci, kuramcı ve sanatçı niteliğini belirler. 


Saygun ders verirken öğrencinin ne düşündüğünü sorar, düşünmeye yönlendirir. Mükemmel bir ders ve okul programcısıdır. Devamlıdır, bir ders yılı içinde hemen bütün derslerine katılır, her Salı ve Cuma saat 2 ile 7 arası bütün öğretmenlik yaşamında hep zamanında sınıfında bulunur. Sonraki ders için ödev verir, iki ders arasında öğrenciler bir sonraki ders için çalışmaktadırlar. Her öğrencinin sınıfa getirdiği ödevi Saygun piyanoda çalar, diğer bütün öğrencilerin düşüncelerini eleştirilerini ve sonunda ödev sahibi öğrencinin düşüncesini sorar. Sınıf birlikte düşünmektedir. Her öğrenci sınıf mevcudu kadar diğer öğrencilerin farklı bakış açıları üzerine düşünür ve kendisini ifade eder. Böylece Saygun birden çok açıdan düşünebilmeyi öğrencinin doğası haline getirmeye çalışmaktadır.


Ahmet Adnan Saygun güçlü kişiliği ve bilgisiyle bulunduğu ortamlarda etkili olmuş çalıştığı kurumların niteliğini çok yükselmiştir. 


1936’da zor koşullarda kurulan Ankara Devlet Konservatuvarının müzik bölümü ilk on yılını yeni bir okul olmanın çok zayıf koşulları içinde geçirmenin ötesine geçememiştir.. 


1946 yılında Ahmet Adnan Adnan Saygun ilk kez Ankara Devlet Konservatuvarında ders vermeye başlamasıyla Ankara Devlet Konservatuvarı müzik bölümü nitelikli bir okul olma yoluna girer. Saygun’un programlamaları ve uygulamalarıyla okulun düzeyi hızla yükselir ve 1946’da Ankara Devlet Konservatuvarı gerçek bir konservatuvara dönüşür. 


1936’da ilk adımlarını atmaya başlamış olan Ankara Devlet Konservatuvarının akademik anlamda gerçek kuruluşu gerçekte 1946’dır ve kurucusu Adnan Saygun’dur diye düşünüyorum. 


Çok güçlü eğitimci, etnomüzikolog olma özellikleriyle ve senfonileri, operaları, konçertoları, bütün yapıtlarıyla Ahmet Adnan Saygun dünyanın en önde gelen bestecileri arasındadır. 


3)    Saygun Ekolü yerine Mimar Sinan veya İstanbul Ekolü daha mı uygun olur?


    Ekol temel olarak belirli bir yerde ve zamanda biçem, teknik, estetik ortaklığını  ifade eder. 

            Türk Bestecileri adlı çeşitli gruplar, konservatuvarlar ve bir Saygun öğrencileri grubu oluştu ama bunların hiç biri bir biçem, teknik, estetik ortaklığı oluşturmadı. 


            Mimar Sinan Ekolü terimi gerçek dışı çünkü Usmanbaş, Tanç, Saygun hepsi ayrı dünyaların insanı. 


            İstanbul Ekolü terimi de gerçek dışı, çünkü İstanbul’daki konservatuvarların hepsi ayrı dünyaların konservatuvarı. 


            Ne bu kişilerin ne bu kurumların biçem, teknik, estetik ortaklığından söz edilemez. Bu nedenle MSGSÜ ya da başka bir üniversite e İstanbul ya da başka bir kent çerçevesinde bir ekol olası değil, 


            Saygun Ekolü terimi kökten yanlış. Daha önce yazdığım gibi kişi adıyla ekol olmaz. 


            Buna karşılık “Saygun Öğrencileri Grubu” terimi kabul edilebilir. 


            Saygun öğrencileri Saygun’dan öğrendikleri biçem, teknik, estetik anlayışı çerçevesinde ortaklık gösteriyorlar mı? Bu ayrı bir çalışmanın konusu. 


            Ekol terimini bütünüyle bir yana bırakıp unutmak gerekiyor bence.



{1}  Vincent d’Indy, Cours de Composition Musicale Deuxième Lèvre - Première Partie, Paris, 1909. Sayfa 175.

{2} Aynı kitap, sayfa 375 

{3} Ahmet Adnan Saygun, Ezginin Doğuşu, Folklora Doğru, Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü Süreli Yayını, Sayı 44, Sayfa 3, 1976.

{4}  FR La Structure Tetracordale et La Fonction de la Mèse, TR 4. Uluslararası Modal Müzik Kongresi, IKSV Yayını, Arşivi, 1985.TR Orkestra Dergisi, Yıl 16, Sayı 151, Mart 1986.   


No comments:

Post a Comment